
KADINA KARŞI ŞİDDET DENİLDİĞİNDE…
- İnsan Hakları
- Kasım 25, 2021
- 7 Dakika Okuma Süresi
Hilal ÜNAL OCAK
İhraç Hakim/CBJ Yön. Kur. Üyesi
Kadına karşı şiddet denildiğinde sizin de aklınıza Ankara Adliyesinde bir bankta oturmuş, yüzünde her biri bir yumruğu işaret eden şişlikler olan; mor halkaların çevrelediği gözlerinden, yaş yerine ağlamanın faydasız olduğunu gösterircesine çaresizlik, bıkkınlık, umutsuzluk ve belki de onlarca defa aynı yere gelip aynı durumu yaşamanın öfkesi akan ve bu fotoğraftan sonra sığındığı Devleti tarafından korunamayıp onu bu hale getiren eşi tarafından 11 yerinden bıçaklanarak öldürülen Ayşe PAŞALI geliyor mu,
Kadına karşı şiddet denildiğinde aklınıza üzerinde aylardır tuttuğu yası simgeleyen siyah entarisi, bazen 45 derece sıcakta bazen soğukta aralıksız her gün sesini, acısını, adalet arayışını dile getirmek için avazı çıktığı kadar susan Şanlıurfa Adliyesinin kör, sağır ve kalpsiz duvarı önünde kafasını önüne eğmiş, öldürülen evlatları için nöbet tutan ve taşıdığı soy isim artık bir temenniden ibaret kalan Emine ŞENYAŞAR geliyor mu,
Kadına karşı şiddet denildiğinde sizin de aklınıza Alanya’da polis memurları tarafından sokak ortasında tekme tokat dövülen, saçından tutulup sürüklenen turist kadın geliyor mu,
Kadına karşı şiddet denildiğinde aklınıza KHK ile mesleğinden ihraç edildiği için soğuk bir Ankara günü Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı’nın önünde bu haksızlığı dile getirmek isterken yaka paça gözaltına alınan, tutuklanan, açlık grevi nedeniyle 59 kilodan 34 kiloya düşen ve halen demir parmaklıklar ardında olan akademisyen Nuriye GÜLMEN geliyor mu,
Kadına karşı şiddet denildiğinde sizin de aklınıza vahşi bir yaratık gibi yerlerde sürüklenen, göz yaşartıcı gaz sıkılan, tekme tokat gözaltına alınan, gözlerindeki morluklara rağmen inadına gülümseyebilen Boğaziçili kız öğrenciler geliyor mu,
Sizin de aklınıza her gece üstünü örttüğü yavrusundan aylardır haber alamayan, elinde kızının resmi, yüzünde tükenmişlik ve çaresizlik, her gün Munzur’un kenarında ağıt yakan, göz yaşlarını boncuk oyalı beyaz tülbendine silen Gülistan DOKU’nun annesi geliyor mu,
Hiç tanımadığı, görmediği, konuşmadığı bir adam tarafından akşam üzeri işten dönerken sokak ortasında sadece bir erkeğe göre daha savunmasız olduğu için samuray kılıcıyla vahşice öldürülen Başak CENGİZ;
Temizlik işlerini yaptığı parti binasında kahvaltısını yaparken vurularak öldürülen Deniz POYRAZ’ın, yarım kalmış hayatı gibi yarım bardak çay, birkaç zeytin, birkaç domates sizin de gözünüzün önüne geliyor mu kadına karşı şiddet denildiğinde,
Kadınlar korkusuzca, insanca yaşasın ve İstanbul Sözleşmesi yaşatır demek için meydanları dolduran kadınların, günlerce üzerlerine sıkılan gaz ve tazyikli sudan sırılsıklam olmuş saçları, polislerden yedikleri dayaklar ve parçalanan kıyafetleri sizin de aklınıza geliyor mu,
25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal Kardeşler adlı üç kız kardeşin (Patria, Minerva ve Maria Teresa), Trujillo’nun: “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklinde yaptığı açıklamadan sonra dövülerek vahşice öldürülmeleri sizin de aklınıza geliyor mu,
Sizin de aklınıza gözaltına alındığında veya cezaevinde hayasızca ve keyfi olarak çıplak aramaya tabi tutulmuş kadınların gözündeki utanç, yüksek güvenlikli bir cezaevinin havalandırmasına kucağında 3 aylık yavrusu ile sayıma çıkan yüzlerce annenin sessiz hıçkırıkları, 4. evre kanser hastası olan bütün fotoğraflarında gözünden yaş yerine kan damlayan Ayşe ÖZDOĞAN’ın cezaevinde ölmek istemiyorum diyen bakışları geliyor mu,
Resmi görevliler tarafından kaçırılıp aylarca karanlık bir hücrede işkence edilen Ayten ÖZTÜRK’ü dinlerken insanın içinin parçalandığı sahneler sizin de gözünüzün önüne geliyor mu kadına karşı şiddet denildiğinde,
Sadece özgürce ve saygın şekilde yaşamak istediği ülkesinde Anaysa gereğince kendisini korumasını umduğu ve baba şefkati beklediği Devletinin, koruması bir yana bilfiil fiziki, psikolojik ve cinsel şiddetine maruz kalmış, bazıları ölmüş, bazıları öldürülmüş, bazıları yaralanmış, bazıları tükenmiş-yıpranmış yüzlerce kadının varlığı sizin de aklınıza geliyor ve her geldiğinde boğazınızda bir yumru gibi düğümleniyor mu,
Çiçeği burnunda idealist bir hâkimken 15 Temmuzdan sonra toplu kıyım listeleriyle görevinden alınıp günlerce gözaltında kalmış, hukuksuzluk silahını tutanların baskılarına, intikam hırsıyla beslenen keyfîliklerine maruz kalmış,
16 ay boyunca Tarsus zindanlarında özgürlüğünden alıkonulurken her türlü ayrımcılığa ve insanlık onuruna aykırı muamelenin mağduru olmuş,
Eşinden, ailesinden, sevdiklerinden ayrı, adaletsizliğin çıldırtıcılığı karşısında sağlığı bozulmuş, hayalleri yerle bir edilmiş ihraç bir kadın hakim olarak yaşanmışlıklar ve yaşananlara baktığımda bütün bu saydıklarım ve daha fazlası aklıma geliyor kadına karşı şiddet denildiğinde…