DANIŞTAY
- Ana Sayfa HaberleriAna Sayfa SliderMakale ve Haberler
- Mayıs 10, 2022
- 8 Dakika Okuma Süresi
Eyyüp DEMİR
(CBJ Üyesi, Hakim)
10 Mayıs’ta gelenek olduğu üzere Danıştay’ın Kuruluş yıldönümü kutlanacak. Tören düzenlenecek ve bu kapsamda bir sempozyum tertip edilecek. İdari yargının misyonu, görevleri, sorunları ve çözüm yolları üzerinde konuşmalar yapılacak. Devlet protokolünün orada toplanıp bir kare vermesi yine gelenektendir. Katılırsa “Sayın Cumhurbaşkanım” hitapları ile Danıştay Başkanı Norveçli gibi bir konuşma yapacak.
Bu etkinliklerin komünist geçiş törenlerinden farkı yoktur. Aslında Danıştay’ın adı dışında her şeyi değişti. Bu değişim, ne yazı ki düzelme ve yenilenme yönünde değil, bozulma ve ifsat olma yönündedir. İçim burkularak eski bir idari yargıç olarak 154. kuruluş yıldönümünde Danıştay hakkında kısa bir değerlendirme yapmak istedim.
Şurayı Devlet adıyla Fransız örneğinden esinlenilerek Danıştay, modern, batıcı ve ilerici bir yargı kolu olarak kurulmuştur. O adeta devletin vicdanıdır, devleti hep doğruya ve iyi olana yani hukuka yönelmiştir. Yani devletin gücünü elinden geldiğince hukuk ile sınırlandırmaya çalışmıştır.
Kurulduğu günden bu yana sürekli itibar kazanmıştır Danıştay. Osmanlıdan başlayarak yetkin, iyi eğitimli ve kentsoylu insanlar buraya seçilmiştir. İlk başkanı meşhur Mithat Paşa’dır. Sadrazamlar, paşalar, müderrisler başkan olmuş, buraya değer katmış ve değer almıştır. Aralarında yabancı dil bilmeyen, sanattan anlamayan ve eser vermeyen başkan neredeyse yoktur.
O, Cumhuriyetten sonra da aynen devamına karar verilen kurumdur. Başta biraz tutuk davranmıştır ama kısa bir süre sonra asli mecrasına dönmüştür. Hukuk üretmiş ve bilinir olmuştur. Yasaklı filmler, kitaplar, mecmualar onun sayesinde meraklılarına ulaşabilmiştir. Ancak onun kararlarıyla egemene sınır konulabilmiştir.
Doğrusu Danıştay iktidarlar tarafından çok fazla sevilmemiştir belki ama her zaman saygınlığını korumuştur. O, devlete karşı gidebileceği son merci olduğu için zor zamanların sığınağı olmuştur.
Danıştay mensubunun itibarı da kendisi gibi hep en yüksekte olmuştur. Danıştay üyesi genelde iyi eğitim almış, devlet terbiyesi ile yoğrulmuş, çelebi kişiler olmuştur. Çok çalışır, sade yaşar ve şaibeli ilişkilerden uzak durmuştur. Meslekteki en iyiler elene elene bu konuma gelirmiştir.
Bu nedenledir ki Danıştay 28 Şubat döneminde dahi ancak kısmen hukuk dışına çıkmıştır. Kendisini kaybedip günün koşullarına uyum sağlayanların karşısında adaletin yanında yer alanlar olmuştur. Bunlar fikirlerini özgürce beyan etmiş ve vicdanları doğrultusunda karar vermiştir. Bugünkü gibi de başlarına bir şey gelmemiştir.
Maalesef tüm devlet kurumlarında olduğu gibi Danıştay da maalesef ölmüştür. Ölüm süreci 2013-2020 yılları arasında başkanlık yapan Zerrin Güngör ile tamamlanmıştır. Güngör, cübbenin önünü iliklemeye çalışması, çay toplaması, kızının hâkim olarak atanması ve Saraya aldırması ile çok gündeme gelmişti.
Aslında onun yetkin olmayan biri olduğu, hukuksal muhakemesinin konumunun çok gerisinde kaldığı bilinmektedir. Ancak o da diğer oyun arkadaşları gibi stratejik, pragmatist ve Makyavelcidir. Onun hayatı tam bir olmazlar silsilesidir. O fakülte olarak dahi kabulü kanunla olan Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinden mezun olmuştur. Maliye Bakanlığı vergiler temyiz komisyonu raportörğ yani memur olarak görev yapmaktayken yine kanunla vergi mahkemesi hâkimi olarak atanmıştır. Eleme filtreleri nedeniyle Danıştay savcısı olarak emekli olması beklenen Güngör, iktidarın dönemin HSYK’sını tıkaması suretiyle ile 2008 yılında üye olarak seçilmiştir. Sarayın ağır baskısı ile de sonunda Başkan olarak seçilmiştir.
Kendisini seçtirenlerin talimatı ile “bir engel olarak gördükleri” Danıştay’ı adeta yerle bir etmiştir. Şatafatlı tefrişat, birden fazla makam arabası, koruma ordusu, Amerikan başkanı kıvamında protokol kuralları gibi bize yabancı idari uygulamaları hukuksal olarak yaptığı yıkımların yanında beşerî zaaf olarak kalır.
O, Avrupa kurumlarını dolaşarak iktidarın hukuksuz uygulamalarına meşrulaştırmaya çalışmış, tüm üyelerin görevine son vermiş, sadık olanları yeniden seçtirmiş, 16 Temmuz sabahı darbe karşıtı açıklama yapmak üzere kuruma gelen üyelerini, genel kurula polis çağırmak suretiyle yargı bağımsızlığını bütünüyle yıkmıştır. Görevini beklendiği gibi yapmış olmalı ki emekli olduktan sonra Kamu Görevlileri Etik Kuruluna başkanlığına görevlendirilmiştir. Birden fazla gelirle o da bugünlerde ekonomik kaygılardan uzak bir yaşam sürmektedir.
Mevcut Danıştay Başkanı da ayrı bir yıkımdır. O aslında bir adli yargıçtır. Mensubu olduğu dini grubun iktidarla tam uyumlu çalışması nedeniyle yıldızı hızla parlamıştır. YSK üyesi olduğu dönemde mühürsüz oyların sayılması konusunda verdiği çaba dikkatlerden kaçmamış olacak ki Danıştay başkanlığına seçilmiştir. Onun kendine has yargılama kuralları olan Danıştay’a başkan olarak seçilmesi kurumu kimliksizleştirme ve geleneklerine son verme adımının bir parçası olduğu kanaatindeyim.
Başkanlar böyle de üyeler farklı mı? Hayır. Üyeler liyakat ve kıdeme göre seçilmemektedir. İktidara bağlılık ve yakınlık bu konudaki tek kriterdir. Onlar sosyal medyada onlar aktiftir. Hassas siyasi, dini ve toplumsal konular konusunda kolaylıkla fikir beyan etmeleri tam bir fecaattir. Akçeli, gayrimeşru ve şaibeli işlere bulaşmayan insan sayısı azdır. Son olarak, Sedat Peker’in türlü türlü melanetlerini ifşa ettiği zatın da apar topar üye seçilmesi buna iyi bir örnektir.
Mensupları konusundaki durumun aynısı ürettikleri hizmete de yansımıştır. Kendi yayınladıkları istatistiklere bakıldığında karara bağlanan dosya sayısı daireler bazında oldukça düşmüştür. Anlaşılan daha önemli siyasi ve ekonomik işleri nedeniyle üyeler çalışmaya zaman bulamamaktadır. Davalar üstlendikleri misyonun büyüklüğü karşısında (!) demek ki önemsiz kalmaktadır.
Verilen kararların niteliği de çok zayıflamıştır. Uzun yıllardır uygulanan içtihatlar, iktidar lehine verilen mücadeleyi zayıflattığı için, terk edilmiştir. Sarayın koridorlarında verilen kararların meşrulaştırılması, yargı kararı kılıfına sokulması, idari kararların tasdik edilmesi Danıştay’ın yazılmayan görevleridir. Danıştay, ne yazık ki artık hak ve hukukun ihlalinde idareden daha keskindir. OHAL Komisyonunun, Danıştay’dan daha fazla göreve iade kararı vermesi tuhaftır.
Danıştay’ın son verdiği bir karara özellikle değinmekte yarar vardır. Bir kadının kamu görevinden atılmasını kocasının işlediği eylemlerle meşrulaştırılmak istenmiştir. Bu çağda, kadını tam ehliyetli bir birey olarak görmeyen, kocasından bağımsız bir kişilik geliştirebileceğine inanmayan, farklı bir dünya görüşü benimseyebileceğine ikna olmayan ve suç ve cezaların şahsiliğini göz ardı eden Danıştay’ın nasıl bir arkaik düşünceye sahip olduğu ayan beyan ortaya çıkmaktadır.
Acaba bu sonuca giden yolun taşları döşenirken kimsenin haberi olmadı mı? Oldu. Toplumun ve elitlerin anlayacağı şekilde gerek üyeler gerekse de akademisyenler tarafından uyarılar yapıldı. Toplum maalesef olayın vahametini yeterince anlayamadı. Yargıçlar kendi içinde parçalandı, kimi post kimi dost kaygısına düştü. Neticede bu yıkım durdurulamadı.
Başta söylediğim gibi saygın hukukçuların fedakârca 154 yıldır oluşturduğu bir kurum ölmüştür. Geriye sadece totaliter ülkelerde olduğu üzere kaba bir cam bina kalmıştır. Bu tespit üzerine uzlaşma olmuşsa Danıştay’ın mümkün olan en kısa sürede mevcut durumundan çıkarılıp alınması zorunluluğu doğmaktadır. Devlete hukukilik kazandırılma sürecinde ilk çekidüzen verilmesi gereken yer kuşkusuz burasıdır. Diğer kurumların toparlanmasında zira onun da katkısına ihtiyaç vardır.
Bu aziz kurumun hukuk dışılıkça işgalinin uzun sürmemesi dileğiyle.